Nasıl ki bir cerrahın mesleki performansını sergilediği sembolik aleti neşter, sanatçınınki enstrüman, yazarınki kalem ise psikoterapistin terapi odasında kullandığı aracı kendi kişiliği ve danışanıyla arasındaki ilişkidir. İlişki söz konusu olduğunda çok fazla dinamik açığa çıkar. Psikoterapistin temel görevi danışana temiz bir ayna olup ona rehberlik etmektir. Eğitim aldığım ekolde psikoterapist hastayı yönlendiren, onun iradesinin üzerine geçen bir konumda değil onunla iş birliği içinde sabırla farkındalık oluşturup danışanın gelişim ritmine uyum sağlar konumundadır. O nedenle de aslında her danışan için yeni bir terapi tekniği oluşturmalıdır. Çünkü herkes biriciktir ve her insan kendi şartlarında anlaşılmalıdır. Psikoterapist vakurla “Ben seni senden iyi bilemem, gel beraber seni tanıyalım.” yaklaşımını merkeze alır. Kendisinin kişiselliğinin sürece parazit olmasına mâni olur.
Ben de aldığım eğitim üzere bu minvalde hareket etmeye çalışıyorum. Bunun dışında yol izleyen psikoterapistler de vardır mutlaka. Farklı yaklaşımlar zenginliktir ama size açık yönlendirme yapan, terapi sürecini sizin hali hazırdaki ihtiyacınız üzerinden değil kendi bildiği üzerinden belki henüz hazır olmadığınız temalara değinerek hareket eden psikoterapistlere (ya da genel de bu yaklaşımı malumunuz yaşam koçları, alandan olmayan kişiler yapar) karşı dikkatli olmak gerekir. O nedenle terapiye başlamadan psikoterapistinizin yaklaşımını öğrenmek daha sağlıklı bir başlangıç sağlayabilir.
Öğrenim analizi sürecinin üzerinde durmak gerekirse analizde psikoterapist adayları kendi terapi süreçlerinden geçer. Psikoterapistlerin bir çırak gibi, cerrahi stajını yapan asistan bir doktor gibi hocasının yanında ameliyata girdiği yani tekniğin ve yaklaşımın uygulanma aşamasına şahit olduğu bir eğitimdir. Aynı zamanda yaklaşımı kendi üzerinde deneyimleyerek öğrendiği bir süreçtir. Bilginin öğrenilmesi ve deneyimlenmesi arasında önemli bir fark vardır. Bu süreç teorik bilginin psikoterapist açısından yaşanması ve özümsenmesi adına çok önemlidir. Aday kişi psikoterapist koltuğundan önce danışan koltuğunu tadar. Dünyada psikoterapist olmanın önemli şartlarından biri kişinin kendi analizinden geçmiş olmasıdır.
Bunun yanı sıra herkes hayatında çeşitli imtihanlarla karşılaşır. Olumlu, olumsuz kendisinde iz bırakan, halledilmiş, halledilmemiş bir sürü meseleleriyle yaş alır. Psikoterapist kendi psikoterapisi sırasında algı dünyasını, duygularını, düşüncelerini, her şeyiyle tüm varoluşunu tanır. Bu tanıma hali hem yapacağı psikoterapilerde kendini uzun süreli mesleki yıpranmadan korumak hem de -en önemlisi- danışanını kendi öznel bakış açısıyla değerlendirmemek adına mühimdir. Analiz süreci psikoterapistin iyi ve temiz bir ayna olması için kendisiyle yüzleştiği bir süreçtir.
Basit bir örnekle açıklamak gerekirse mesela danışan terapi sırasında babasıyla yaşadığı sorunlardan bahsetti. Erkek dünyasıyla olan problemlerini döktü. Farz edelim ki psikoterapistin de bilinç dışında benzer bir problemi var ama farkında değil. Bu durumda dinamikler tetiklenir ve psikoterapist de erkek dünyasıyla yaşadığı sorunundan tetiklendiği için taraflı bir yönlendirme yapabilir veyahut bu öfkesini bir şekilde sürece yansıtıp danışanı etkiler, taraflı rehberlik devreye girebilir. Aynı vakada kendi sürecinden geçip bunun farkındalığında olan psikoterapist ise danışanının anlattıklarından sonra hissettiği öfkenin kendi meselesinden kaynaklandığını fark edip öfkesini danışanının yaşadığı duruma yansıtmaz. Sorunları ayrıştırıp tarafsızca, yakın ve daha sağlıklı şekilde terapiye eşlik eder.
Psikoterapist kendi analiz sürecine hocası/psikoterapisti/psikiyatristi bitti diyene kadar devam eder. O süreç içerisinde de analistinden onay alana kadar terapi yapmaya başlamaması gerekir. Analist, aday kişiye karakter olarak hem teorik hem pratik anlamda psikoterapiye hazır olup danışana zarar vermeyecek noktaya geldiğinde yetkiyi verir.
Günümüzde psikoterapist olmak için analizden geçilip geçmediğini denetleyen bir sistem yoktur. O nedenle, danışanların gitmeden önce kendilerinin sorgulaması gerekir. Analiz, psikoterapist adayının uzun zamanını alan bir süreçtir, o nedenle çoğu aday bu süreci pek tercih etmez. Ayrıca kişinin kendi gerçekliğiyle yüzleşmesi de cesaret isteyen bir durumdur. Bu sebeplerle analizden geçmiş psikoterapist bulmak zor olabilir, o durumda da en azından hayatının bir süresinde terapi koltuğunu deneyimlemiş, kendisine ait farkındalığı olan bir uzmana danışmayı çok çok önemli buluyorum.
Gideceğiniz kişinin ekolü önemlidir tabi, sizin fıtratınıza uygunluğu açısından yaklaşımını değerlendirmelisiniz. Fakat ne ekol olursa olsun fanatiklik yapmayan, kendi analizinden geçmiş veya danışan koltuğunu deneyimlemiş olması, iç görüsü ve öz farkındalığı olması süreç boyu sizi korumak adına çok daha mühimdir. Psikoterapistinizi seçerken bunu muhakkak göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim.